“Pointers from Nisargadatta Maharaj” adlı kitaptan
Ortaya çıkmış olan varoluş, fenomenseldir ve duyusal olarak kavranabilir , zamana bağımlı görünümler olan fenomenler birer hayal, birer rüya, birer sanrıdırlar , gerçek değildirler. Ortaya çıkmamış olan varoluş Mutlak, kalıcı, mekansızdır, varolduğunun farkında değildir, duyusal olarak kavranamaz, sonsuzdur ve dolayısıyla gerçektir. Bunu kim söylüyor? Kendini kavramaya çalışıp da başaramayan bilinç, çünkü kendisi kavrayış olan şey (kavrayan diye birşey yoktur) kendini kavrayamaz : göz herşeyi görmesine rağmen kendisini göremez. Aranan arayandır. Bu herşeyden önemli olan temel gerçek’tir.
Ortaya çıkmamış olan BEN, tüm potansiyel’im; bilinen ve bilinebilir olanın mutlak yokluğu, bilinemeyen ve bilinemez olanın mutlak varlığı’yım. Ortaya çıkmış olan BEN, tüm fenomenlerin toplamıyım, ortaya çıkmamış bilinemez olanın kavranılamazlığının içinde bilinenlerin toplamıyım.
Yalnızca BEN, sonsuz, tamamen koşulsuz olan, herhangi bir niteliğin izini dahi taşımayan,salt öznellik olan BEN varolabilir. Önemsiz ‘ben’ düşüncesi hemen ve kendiliğinden (ancak yanılsamalı) esarettir: ben’in yok olmasına izin ver, hemen ve kendiliğinden sen ben olursun.
Fenomensel olarak ‘ben’ (‘sen’ ve ‘o’) yalnızca bilinç içinde görünümlerdir: Görünüm nasıl esaret içinde olabilir? Mutlak olarak salt öznellik olan BEN nasıl özgürleşmeye gereksinim duyabilirim? Özgürleşme, yalnızca özgürleşmeye ihtiyacı olan ‘biri’ fikrinden kurtulmaktır.
İnsan ruhsal olarak ilerleyip ilerlemediğini nasıl anlayabilir? ‘Gelişim’in en kesin işareti, açık bir kavrayış sonucunda ilerlemeye duyulan ilginin eksikliği ve özgürleşmeye dair bir kaygının yokluğu olabilir mi acaba? İçinde özerk bir varlığa yer olmayan doğanın tümden ‘işleyişinin’ doğrudan kavranmasıyla.
Comentarios