top of page

Albüm Yazısı: TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası Yıldızları- TUNA ÖTENEL (2011)

Güncelleme tarihi: 12 Nis 2020



Dergimiz tam da yayına hazırken, elimize son anda ulaşan bu albümün tanıtım yazısını yazmak da nöbetçi yazar olarak bana kaldı.  Bunu son dakika içinde başarabilmek zaten zorken, bu albüm özelinde bir şeyler yazabilmek de çeşitli nedenlerle ayrıca zor. Bunun en önemli nedeni, bu albümün bir sanatçının tasarlanmış bir projesi ve ürünü olmaktan çok, bir belgesel niteliği taşıyor olması; ülkemizin en önemli caz ustalarından Tuna Ötenel’in, TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’na solist olarak konuk olduğu kayıtlardan derlenmiş. TRT, bildiğim kadarıyla bu arşiv serisinde daha önce 4 adet caz albümü yayınladı : “TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası I (1982-1997 arası kayıtlar)”; TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası II (2001 yılı kayıtları)”; “TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası Yıldızları NÜKHET RUACAN”; “TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası Yıldızları ATAKAN ÜNÜVAR”. Bu CD de beşincisi. Arşivlerin bu şekilde değerlendirmeye başlanması çok olumlu bir gelişme. 1982’de Süheyl Denizci önderliğinde kurulan TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası, ülkemizin ilk ve en uzun süreli kurumsal big band’idir. Kuruluşundan itibaren bünyesinde son derece iyi müzisyenler barındırmaktadır, ancak bürokrasinin girdiği her yerde karşılaşılan sorunlarla yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Ülkemizdeki en büyük sorunlardan birisi, bazı müziklerin ve bunlara ait yapıların ve geleneklerin kendiliğinden oluşmaması, özel kişisel çabalarla, devlet ve kurumlarının çatısı altında kurulmaya çalışılması. Dolayısıyla bu müziklerin ve toplulukların kendilerine ait organik bir evrim süreçleri olmuyor, bu müziğe gönül vermiş ve ömrünü adamış bireylerin kişisel çaba ve iyi niyetleriyle ayakta tutulmaya ve geliştirilmeye çalışılıyor. Bu nedenle özelde bu albümü ve genelde de bu orkestrayı değerlendirirken, bu gerçekleri göz önünde bulundurmak ve sözü geçen herkese fazladan saygı göstermek lazım. Özellikle de orkestranın ciddi bir darboğazdan geçtiği bu dönemde. Büyük usta Tuna Ötenel’i genç kuşaklardan tanımayanlarınız olabilir diyerek kısa bir özet geçelim: 1947 yılında Bulgar göçmeni Ahmetoğlu Cevdet Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Cevdet Bey çok yönlü bir müzisyendi, hatta keman çalarken kuş sesleri çıkarttığı için ona Ötenel soyadı verilmişti. Adeta müziğin içine doğan oğul Ötenel ise, ismini Bulgaristan’dan Türkiye’ye uzanan Tuna nehrinden aldı. Küçük yaşlarda babasından piyano dersleri alarak müziğe başlayan Tuna Ötenel, 5 yaşında babasının yemek ve dans müzikleri yapan orkestrasına eşlik etmeye başlamıştı bile. Yalnızca piyano değil, çeşitli vurmalı çalgılar ve boyu yetişmediği için ayakta davul çalan Ötenel için bu yıllar, tam bir çekirdekten yetişme dönemi oldu. Ötenel daha ilkokulu bitirmeden girdiği Ankara Devlet Konservatuarı sınavını, öğretmenleri yeteneğine hayran bırakarak kazandı. Arkadaşları, dinlediği melodiyi hemen ezberleyen Ötenel’e ‘şeytan kulak’ adını takmakta gecikmediler. Konservatuarda Ferhunde ve Ulvi Cemal Erkin’in öğrencisi olan Ötenel, zamanla o yıllarda yanına yaklaşılması kesinlikle yasak olan bir müziğe, caza ilgi duymaya başladı ve ne yazık ki bunun bedelini, bütün notları iyi olduğu halde okuldan uzaklaştırılarak ödedi. Ötenel’in bundan sonraki yılları babasının orkestrası ve Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’nde çalarak geçti. 1964 yılında, konservatuar yıllarında aşık olduğu cazla kendisini tanıştıran Metin Gürel’le karşılaştı ve onun caz orkestrasında çalmaya başladı. 1968 yılında ise, “Cazı ondan öğrendim” dediği Gürel’in kendisine bir alto saksafon hediye etmesiyle Ötenel’in caz macerasında yeni bir sayfa açıldı. Daha sonra tenor ve alto saksafon da çalacak olan Ötenel, piyano altyapısı olduğu için yeni enstrümanında ustalaşmakta hiç güçlük çekmedi ve hatta kendi kuşağının en önemli saksafoncusu oldu. Metin Gürel Orkestrası’ndan ayrıldıktan sonra, Şanar Yurdatapan, Atilla Özdemiroğlu, Cezmi Başeğmez gibi müzisyenlerle bir süre Dün, Bugün, Yarın Orkestrası’yla, ardından da başka orkestralarda çalışan Ötenel’in bir sonraki durağı, Erol Pekcan Orkestrası oldu. Piyano ve saksafonda Tuna Ötenel, bas gitarda Kudret Öztoprak ve davulda Erol Pekcan’dan oluşan üçlü 1978 yılında Türkiye’nin ilk caz plağı olan ‘Caz Semai’yi yaptı. Albüm anonim bir halk türküsü olan Ali’yi Gördüm Ali’ yi dışında Ötenel’in bestelerinden oluşuyordu. 1995 yılında kendi bestelerinden oluşan “Sometimes” albümünü; 1998’de kontrbasta Pierre Michelot ve davulda Philippe Combelle eşliğinde, “L’Ecume De Vian – Vian Köpüğü” adlı albümünü gerçekleştirdi. Bu albümün tanıtım konserini ODTÜ 3. Caz Günleri’nde yaptı. Albüm çıktığı yıl Jazz Dergisi okuyucuları tarafından “Yılın Caz Albümü” seçildi. Herbie Hancock, Benny Carter, Harry ‘Sweets’ Edison, Karyn Korg, Hilton Ruiz, Buster Williams gibi dünyaca ünlü müzisyenlerle çaldı. Piyanonun yanı sıra bateri, kontrbas ve saksafon çaldı, bestecilik ve aranjörlük yaptı. Avrupa’da bir çok festival ve kulüpte çaldı. 2000 yılında, Pierre Michelot ve Philippe Combelle’e trombonda Raul De Souza’nın da katılımı ile Fransa’da kaydedilen ve bütün dünyada satışa sunulan Voyageur albümü Türkiye’de henüz yayınlanmadı. 2005 yılında Auro Records’dan How Much Do You Love Me? adını taşıyan albümü çıktı. Bu albümde piyano ve saksafon çalan Tuna Ötenel’e, gitarda Neşet Ruacan, trompette İmer Demirer, kontrbasta Kürşat And ve davulda Ateş Tezer eşlik etti. Tuna Ötenel, 2003 yılından itibaren 3 yıl Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde Caz Piyano dersleri verdi. Son yıllarda geçirmiş olduğu rahatsızlıktan ötürü, sahne müzisyenliğine geçici bir dönem olmasını yürekten dilediğimiz bir ara vermek zorunda kaldı. “TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası Yıldızları- TUNA ÖTENEL” albümündeki parçalara gelince; hiç yoruma girmeden kısaca parçaların bilgisini vermekle yetineceğim. Nasıl olsa bu belgesel niteliğindeki CD’yi alıp dinleyeceksiniz, öyle değil mi?:

  1. Body And Soul: Düzenlemenin de Tuna Ötenel’e ait olduğu bu Johnny Green parçasında, kendisi tenor saksafon çalıyor.

  2. How Much Do You Love Me: Düzenlemenin Kamil Özler’e ait olduğu bu Tuna Ötenel parçasında, big band’in şefi Neşet Ruacan. Sololar tenor saksafonda Tuna Ötenel’e, trompette İmer Demirer’e ait.

  3. Polonia: Düzenlemenin yine Kamil Özler’e ait olduğu bu Tuna Ötenel parçasında, big band’in şefi Neşet Ruacan. Sololar tenor saksafonda Tuna Ötenel’e, piyanoda Serkan Özyılmaz’a ait.

  4. Count’em: Beste ve düzenlemenin Quincy Jones’a ait olduğu bu parçada, bigband değil, 8 kişilik küçük grup çalmış. Sololar tenor saksafonda Süheyl Denizci’ye, piyanoda Tuna Ötenel’e, flugelhorn’da Aydın Özarı’ya ait.

  5. Groove Blues: Düzenlemenin kime ait olduğu belirtilmeyen bu Don Menza parçasında, big band’in şefi Süheyl Denizci. Sololar piyanoda Tuna Ötenel’e, trombonlarda Fatih Erkoç ve Nejat Dayıoğlu’ya, tenor saksafonda Atakan Ünüvar’a ait.

  6. Splanky: Düzenlemenin kime ait olduğu belirtilmeyen bu Neal Hefti parçasında, big band’in şefi yine Süheyl Denizci. Sololar piyanoda Tuna Ötenel’e, tenor saksafonda Erol Duygulu’ya ait.

  7. I Left My Heart In San Francisco: Düzenlemenin Billy Byers’e ait olduğu bu George Cory parçasında, big band’in şefi yine Süheyl Denizci. Sololar piyanoda Tuna Ötenel’e, vokalde Fatih Erkoç’a ait.

  8. There Will Never Be Another You: Düzenlemenin kime ait olduğu belirtilmeyen bu Harry Waren/Mark Gordon parçasında, big band’in şefi yine Süheyl Denizci. Sololar soprano saksafonda Tuna Ötenel’e, vokal ve trombonda Fatih Erkoç’a, gitarda Neşet Ruacan’a ait.

Biraz fazla romantik kaçarsa hepinizden özür diliyorum, ama Tuna Ötenel ve onun kuşağındaki diğer büyük ustalar tam anlamıyla çölde yeşermiş asırlık çınarlardır. Her türden bilgiye ve müziğe inanılmaz zorluklarla ulaşılabilen bir dönemde yetişmelerine rağmen, müzisyenliklerini evrensel düzeye taşıyabilmişler ve kendilerinden sonra gelen kuşaklar için birer okul olmuşlardır. Kısa bir anekdotla noktalamak istiyorum: kendisi bana dönemin standartları olan film müziklerini notaya dökebilmek için aynı filme birkaç kez üst üste giderek, parçaları karanlıkta kulaktan notaya döktüğünü ve gruplarının o akşamki performansı için düzenleyip çaldıklarını anlatmıştı. Bu yokluktan sırf müzik aşkı ve saf yetenek ile bu düzeyde müzisyenler çıkabiliyorsa, günümüzdeki bolluktan bol bol genç dehalar çıkmasını bekliyoruz. Ve Tuna Ötenel nezdinde o kuşağın tüm büyük ustalarına saygı, sevgi ve minnet duygularımızı gönderiyoruz…

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page